KAÇANIN ANASI AĞLAMAZ
“Anaların gözyaşları üzerinden siyaset yapmayın” dedi adam. Gözyaşlarının suni, timsah vs. olanı makbuldü erkek dünyasında. Yalandan ağladığında annesinden dayak yiyen bir neslin kayıpları, analarının gözyaşları eşliğinde beklendi 500 hafta. Analar affetmeye hazırdı, kimi affedeceklerini bilmek istiyorlardı sadece. Şehit anneleri ağladı evlatlarının ardından, beyaz yazmalı analara sarıldılar ağladılar. Anaların gözyaşları sel oldu suladı müdafaa sathını. İnsanlığın anasını ağlattılar pek “erkek” politikacılar el birliğiyle. 20 yaşındaki ana kuzuları yitti bir dağın ardında.
“Analar ağlamasın” dediklerinde en çok onlar ağlatacaklardı anamızı belliydi her hallerinden. Analar evlatları arasında ayrım yapmazken, anaları arasında da ayrım yaptı sonra devlet baba. “Bazı analar, bizim istediğimiz zamanlarda bazı bazı ağlamasınlar, yeter” dediler. Ekmeklerine yağ niyetine sürdüler anaların tuzlu gözyaşlarını. Yerin dibine girmediler evladını yitiren anayı meydanlarda yuhalatırken.
Yerin yedi kat dibinden bir ağıt yükseldi bundan beş ay önce. Devlet, ölenlerin ailelerine ev yaptırmak istedi. Aileden sorumlu bakan şöyle buyurdu: “Projenin adı 301 evler olsun”du. 301 bir rakamdı konut sitesine adı verilesi. 5 ay sonra yine bir ses duyuldu derinden. Aynı aileden bir maden sahibi: “kaçanın anası ağlamaz” diye alıntı yaptı atalarımızdan. “Maksimum sıfır derece insanlıkla burayı kapatırız” dedi maden kazalarından sorumlu bakan. Üç gün boyunca aynı gömleği giyecekti yine muhtemelen.
Trafik kazalarını azaltmak için yapılan kamu spotlarında “sürat felakettir” deniliyordu denilmesine, velakin iş kazası işte trafik kazası gibi bir şeydi. Ön görülemiyordu bu işler ve dahi kişisel başarısızlıktı yerin yedi kat dibinde su içinde kalmak. Kişisel gelişimini bırakın, henüz evrimini tamamlamamış olan, tarihteki ilk yandaş mizahçı “ağladıkça işleri zorlaştırıyorsunuz” tadında bir şaka yaptı sonra. Şakasına gülünmeyen, ama pişmiş kelle gibi sırıtan adam, kendi city’sinin patronu oldu. Gözyaşı şişesinde sevdiğine gözyaşı biriktiren eski zaman kadınlarından bahsetmek ne büyük lükstü bu gözyaşı denizinde.
İşin fıtratında vardı atalardan alıntı yapmak ve dahi bu tür vakalarla ilgili tarihten örnekler vermek, örnekleri anlamayana Osmanlı Tokadı ve tekmesi atmak. Kötekten anlamayana da tevekkül yolunu gösterecek hocalar gönderildi derhal. Acil din sömürüsü timleri helikopterle atıldılar olay yerine.
Mevzu bahis atalarımızsa biz alıntı yapmayı sizden öğrenecek değiliz. Ne güzel laftır mesela “erkekliğin onda dokuzu kaçmaktır”. Bizim City’de kaçanın anası ağlamaz efendiler, bir an önce kendinize kaçacak bir delik bulun. Kim olduğunu bilmediğiniz bir kitlenin büyük nefreti yerin yedi kat dibinden kabarmakta. Yoksa ağlamak analığın fıtratında mı var?
Discover more from Erkan's Field Diary
Subscribe to get the latest posts sent to your email.