Cengiz Aktar: Empati/Hrant/Afrika

Empati nihayet?

 

Üç PKK üyesinin Paris?te katline memleket çapında duyulan üzüntü ve hayıflanma bugüne kadar görülmüş bir şey değildi. ?Darısı diğerlerinin başına? diyen MHP dışında sevinen yoktu. Dünkü Diyarbekir anmasındaki ciddiyetle pekişen bu duygudaşlığın, geniş toplumsal onayın ve siyasî meşruiyetin habercisi olmasını temenni edelim.

 

 

 

Bugün artık, özellikle Avrupa?da kimliğini Kürt olarak tanımlayan, vatanlarından kopuk yüzbinlerce Türkiyeli Kürt yaşıyor. Onlar resmî istatistiklere Türk olarak yansısalar da 5 milyon rakamının hepsi Türk değil. Hatırı sayılır bir bölümü onyıllardır memlekete gelemiyor. Orada doğmuş ve tamamen Kürt kimliğiyle büyümüş olanları az değil. Paris Kürt Enstitüsü?nün tahminine göre önem sırasıyla Almanya, Fransa, Hollanda, İsviçre, Belçika, Avusturya, İsveç ve İngiltere?deki diaspora milyonun üzerinde. Onlar dalga dalga, 1960?ların işçi göçüyle gelenler, ardından 12 Eylül darbesinden sonra iltica etmek zorunda kalanlar ve 1984 sonrasındaki ayaklanma ile 1990?lardaki envaiçeşit şiddet nedeniyle iltica edenler ve çocukları.

 

 

 

Çözüm çalışmalarında bu kitlenin, çözümün bekası açısından muhakkak kazanılması gerekiyor. Bu minvalde af ve geri dönüş programlarına dâhil edilmeleri ve uzmanlıklarından özellikle Kürtçe eğitim ve öğretimde istifade edilmesi hayırlı olacaktır.

 

 

 

Hrant

 

Yarın o uğursuz günün altıncı sene-i devriyesi. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı canilerle ilgili kararın bozulmasını istedi. Davanın avukatı Fethiye Çetin?in ifadesiyle altı yıl öncesine dönüldü. Adalet beklentisi yine kursağımızda kalabilir zira dosyanın sevk edildiği 9. Daire Hrant?ı 301?den mahkûm eden kararı onayan ve bir anlamda cinayetin önünü açan daireydi.

 

 

 

Gerçekten de bütün devlet aygıtının şimşeklerini çekecek kadar tehlikeliydi rahmetli. Soykırımın soykırım olduğunu bilen ama inkâr etmeyi misyon edinmiş kadro haricinde, beyni yıkanmış vatandaşın ezberini bozmada üstüne yoktu. En arsızını dahi, o farkında olmadan iknâ ederdi.

 

 

 

Ama herşeyden önce berhava olmuş bir halkın vatanına, medeniyetine tutunmaya çalışan son temsilcilerinin sesiydi Hrant. Aralarında dahi konuşamayan, ancak içlerinden konuşan sessizlerin sesiydi. Sindirilmiş Ermenilerin sessizliğini bozan ses geldi, Kürtlerin ve Türklerin de sessizliğini bozuverdi. Hrant?ın ?Biz de varız? feryadının aksisedası ?Ermeniler de varmış? oldu. Türkiye?nin hafıza çalıştırıcısıydı Hrant.

 

 

 

Son 10-15 yılın hafıza çalışmalarının ardındaki temel dinamik, memleketin, bir zamanlar, Ermeni ve genel anlamda gayrimüslim vatandaşlarının da olduğu bilincine vakıf olmasıdır. Çünkü betondan bina edilmiş homojen ulus-devletin bir asırdır üzerinde çalıştığı hafızasızlaştırmanın ?başarısı?, gayrimüslimin düşünce kalıplarımızda gayrimüslimlikten başka bir şey ifade etmemesidir. Herhangi bir şeye karşılık gelmeme halidir. Hrant bu kalıbı zorladı, çatlattı.

 

 

 

Osmanlının son dönemi ve erken Cumhuriyet döneminin geri gelen hafızası hergün önümüze Müslüman ve/veya Türk?ün dışında bu topraklara vatan diyen ?tuhaf isimli? bir dolu insanın varlığını, onların diğerleriyle birlikte yarattığı, inşa ettiği medeniyeti boca ediyor. Şaşırıyor, rahatsız oluyor, reddediyoruz. Yapacak bir şey yok. Türkiye sadece Türklerin değildi, bugün de değil. Bu anlamda Hrant Ermenilik halini hatırlatırken, bize bizi hatırlatıyordu.

 

 

 

Afrika politikası (2)

 

Başbakan Senegal ziyaretinde Batı emperyalizmine ve köleciliğine çattıktan sonra Gore Adası?ndaki köle zindanlarını gezerken gözüne ilişen bir sanat eserinin köleci Fransa?ya iade edilmesini tavsiye etmiş. Neresinden tutsak?

 

 

 

Avrupa emperyalizmi tarihî bir olgu. Ama Osmanlı emperyalizmi de tarihî bir olgu, güdük de olsa. Başbakanın öfkeyle keşfettiği köleciliğe bulaşmamış halk dünyada yok. Afrika?nın ilk ve son köle tüccarları Müslüman Araplar. Faaliyetleri 7. yüzyıldan itibaren bizim buralara kadar uzanıyor.

 

 

 

Kara kıtaya 15. yüzyılda girmeye başlayan Portekizliler ve İspanyollar, Arapların ve bizzat köleci kara Afrikalıların dâhil olduğu ticarete ortak olurlar. Kölecilik, kölenin yeni kıtadaki kolonilerde çalıştırılmak amacıyla (oranın yerlisinden dayanıklı olduğu için) nakli sonucunda farklı bir boyut kazanır. Köle ticaretini 19. yüzyılda yasaklayan ve yasaklatanlar ise Batılılar! Postkoloniyal Afrika?da kölelik sadece otuz yıl önce 1981?de Moritanya?nın yasaklamasıyla bitti. Osmanlıda köle ticareti anca 1847?de yasaklanıyor. Suudlarda ise 1962?de; o da fiiliyatta değil. İade edilsin dediği ?Kurtuluş Heykeli? de köleleştirilmiş Afrikalıların torunlarınca Senegal?e armağan edilmiş. Heykeltıraşlar Jean ve Christian Moïsa Karaipli siyahî!

 

Bu yazı ilk olarak Taraf’ta yayınlandı. Yazarın izniyle burada da yayınlanıyor.


Discover more from Erkan's Field Diary

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Leave a Reply

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.