İkinci bir saat dilimine var mıyız?
Memleketin geçirmekte olduğu ve normalleşmeden önce daha uzun yıllar sürecek olan değişim ve dönüşümün en çetin konularından birisi adem-i merkeziyet. Kavramın Türkçe karşılığı dahi yok. Arapça düz anlamı ?merkezsizlik?. Batı dillerinden gelen ?desantralizasyon?, ?devolüsyon?, ?dekonsantrasyon? gibi uzmanlarca kullanılan karşılıkları var. Köklerinde ?böl? bulunan ?bölgecilik? ve ?bölgeselleşme? ise umacı gibi korkulan kavramlar. Oysa Türkiye?nin siyasî olduğu kadar idarî açıdan da adem-i merkeziyete ihtiyacı var. Bu boyutlarda olup tek merkezden idare edilen ve etkin bir idareye sahip ülke yok. Diğer bir deyişle ?iktidarı çeperle paylaşmak? sadece siyasî tınısı olan bir mesele değil, iyi yönetim için de gerekli. Ankara?da vekilin yaptığı yasa veya bürokratın yazdığı yönetmelikle hem Ağrı?nın hem Edirne?nin ihtiyacına cevap vermek her zaman mümkün değil. Ama memleketteki merkezîyetçi teamülün temelini sarsmak da kolay değil. O kadar ki çeperde belediyelere verilmiş sınırlı idarî yetkiyi kullanarak büyüyen bir siyaset dahi, bugün merkeze vasıl olduğunda artık çepere itibar etmez olur.
1808?de 23 yaşında ve çiçeği burnunda padişah II. Mahmud?a dayatılan ve Osmanlının merkezî kontrolünün dibe vurduğu Sened-i İttifak?tan bu yana merkezîleşen bir idare altında yaşıyoruz. Senedin altında tuğrası bulunan ?gâvur? lakaplı padişahla başlayan merkezîleşme batılılaştırmayla eşanlamlıdır. Tanzimlerin Batı?nın en merkezîyetçi memleketi Fransa?dan devrişilmesi de tesadüf değildir. Senedin aslının devlet sicilinden II. Mahmud tarafından kaldırtılmış olması, anlaşmanın tarafları olan âyânın hızla yok edilmesi Devlet-i Aliyye?nin bu ödünü nasıl anladığının veciz ifadeleridir. II. Mahmud?dan itibaren I. Meşrutiyet dönemi de dâhil olmak üzere tek parti döneminin sonuna kadar batılı idare biçimleri aynen benimsenerek elde kalan toprakların merkezin sultası altına alınması sürer. Kanun-i Esasi?nin esinlendiği Nizamname-i Millet-i Ermeniyan?da olduğu gibi arasıra beliren merkezkaç eğilimler ve tartışma uzun ömürlü olmaz. Adem-i merkeziyetin gündemde olduğu son dönem 1900?lerin başında Prens Sabahaddin?in ultra-merkeziyetçi İttihatçılara neredeyse tek başına yaptığı muhalefettir. Uygulanmamış 1921 Anayasası?nda ?vilâyet şuraları?na tanınan haklar ise kavramın gayet zayıf bir yorumudur. Hâsılı kelam zihniyet dünyamız merkezle biçimlenmiştir.
Dolayısıyla adem-i merkeziyet kavramı siyaset diline kaplumbağa hızıyla dâhil oluyor, daha siyasî tartışmanın öğelerinden biri değil. Konuyu üç meseleyle bağlantılı olarak ele alalım: Anayasa, Başbakanın başkanlık muradı ve Gün Işığı Yasa Tasarısı.
Adem-i merkeziyet anayasa yazım çalışmalarında sanırım daha gündeme gelmedi, muhtemelen de gelmeyecek. Oysa Anayasa üzerine çalışan pekçok hükümetdışı heyetin teklifinde idarenin biçimi olarak adem-i merkeziyet mevcut. Temel kavram olan adem-i merkeziyetin ?yerel yönetim? ve ?örgütlenme biçimi? gibi alt kavramlarla sulandırılmasının nedeni kavramın Kürt talepleri bağlamında yarattığı endişe kadar yetersiz akademik, kurumsal ve zihnî altyapı.
Başkanlık tartışması geçenlerde tekrar gündeme getirildiğinde, başkanlık ile Kürt çatışmasının çözümü arasında bağlantı kuruldu. ?Bölgelerle birlikte olursa başkanlık neden olmasın? diyen oldu. Aslında imâ edilen ABD tipi başkanlık sisteminde eyaletlerin denetleme ve denge işleviydi. AK Parti?nin ?başkanlıkçı? kurmaylarının bu mekanizmaya olan alerjisi mâlum. Ama onlara gelmeden, idarî birim mertebesindeki eyalet veya bölgelerin demokratik işleyişin ana denetleme ve denge unsurlarından biri olduğu idrakı siyasette daha mevcut değil.
Gün Işığı Yasası
Enerji Bakanı Taner Yıldız epeyidir saat değişikliği uygulamasına karşı. Gerekçe, gün ışığından azamî yararlanmak suretiyle enerji tasarrufu. Enerjinin çarçur edildiği bir ülkede hayırlı bir girişim. Üstelik saat değişikliğinden mustarip olana iyi haber. Konuyla ilgili görüş ve değerlendirme muhtelif. Bir yanda sağladığın tasarrufun diğer yanda kaybolduğunu bilimsel olarak kanıtlayan bir dolu çalışma var. Aksini söyleyen de.
Bakan nihayet bürokratlarına bir yasa tasarısı hazırlattı ve Bakanlar Kurulu?na sundu. Bilgi sadece beyanlarında mevcut, tasarıya ulaşmak mümkün değil. Ağrı Doğubayazıt?tan geçen 45 derece doğu boylamı referans alınarak GMT+3 yıl boyunca tek saat kabul edilecekmiş. THY, Diyanet, Borsa olumlu görüş vermiş. Basından anlaşılan, İstanbullu tekstilcilerle ?eyvah Avrupa?dan kopuyoruz? diyen laikçiler karşıymış.
Gün ışığından azamî yararlanma konusu açılınca merkeziyetçi Türkiye?de kat?iyen akla gelmeyen bir çözüm var: saat dilimleri!Türkiye gibi enine bir ülkede ikinci bir saat dilimi neden olmasın? Böylece gün ışığından yararlanma büyük ölçüde gerçekleşir. Doğu-Batı arası tam bir saat onaltı dakika! Saat tek olduğundan ne Ağrılı ne Edirneli aydınlığı tam manasıyla değerlendirir. Bu saçmalığın eziyete dönüşmüş örneği Çin?dir. Toprağı 5 saat dilimine tekabül etse de merkeziyetçi komünist idare 1949?dan sonra Pekin saatini bütün ülkeye dayatmıştır. Pekin?de sabah 8?de işbaşı yapılırken aynı saati kullanan Urumçi?deki Uygur gecenin köründe işbaşı yapar.
Bu yazı ilk defa Taraf gazetesinde yayınlandı. Yazarın izniyle burada da yayınlanıyor..
Discover more from Erkan's Field Diary
Subscribe to get the latest posts sent to your email.