Ayşe Özer: Nur Serter’le bir görüşme…

nur serter

Fatma Nur Serter, 10 Kasım 1948’de İstanbul’da doğdu. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesini bitirdi. Doktorasını aynı fakültede tamamladı. London School of Economics’te doçentlik tezi çalışmaları yaptı. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Çalışma Ekonomisi Anabilim Dalında öğretim üyesi olarak ders verdi. 1982’de doçent, 1988’de profesör unvanını aldı. İstanbul Üniversitesi Rektör Yardımcılığı ve Çalışma Ekonomisi Anabilim Dalı Başkanlığı yaptı. İÜ Stratejik Araştırmalar Merkezi Müdürlüğü ile Fakülte Kurulu Üyeliği görevlerinde bulundu. Yurtdışında pek çok ülke üniversitelerinde üst düzey toplantı, konferanslara katıldı. Farklı alanlarda 6 kitabı ve çok sayıda makalesi yayınlandı. Çağdaş Eğitim Vakfı Yönetim Kurulu Üyeliği ve Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Başkan Yardımcılığı görevlerini yürüttü. 23. Dönemde İstanbul Milletvekili seçildi. 23 ve 24. Dönemde Parlamentolararası Birlik Türk Grubu Üyesi oldu.

Cumhuriyet Halk Partisinin Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde uğradığı yenilgi sonrası, 5 milletvekili ile birlikte yaptıkları basın açıklaması ile parti içi muhalefetin kurultay çağrısına destek verenlerden. Kendisiyle partinin içinde bulunduğu durumu, parti içi muhalefetin ne yapmak istediğini ve partideki kadın meselesini konuştuk.

-Son dönemlerde AKP’nin dayattığı bir kavram seti var. Hatta Gezi sürecinde TDK eliyle eski kelimelere yeni karşılıklar bile bulundu. Siz, ulusalcılık kavramının da AKP’nin dayattığı, içini doldurduğu bir kavram olduğunu düşünüyor musunuz? Sizce nedir ulusalcılık?

AKP bu kavramın içini doldurmuyor, aksine boşaltıyor ve ulusalcı olanların lanetlenmesine çalışıyor, yaptığı budur. Kendisi yer yer milliyetçi söylemlerde bulunuyor ama söylem hiçbir şeydir, önemli olan uygulamalardır. AKP ile birlikte bir kısım aydın, bazı gazeteciler, yazarlar ulusalcılığı lanetleme yarışına girmişlerdir. Ulusalcılığı kafatasçılıkla eşdeğer tutan, dar bir kalıp olduğunu anlatmaya çalışan bir kampanya başlattılar.

Oysa ulusalcılık son derece açıktır, ulusun çıkarlarını ön plana almaktır, ulusu sevmektir. Kafatasçılıkla bir ilgisi olmadığı gibi, Atatürk milliyetçiliği diye CHP’nin oklarından birini oluşturan anlayış asla kan ve ırk esasına göre değil, tarihi, kültürel birlikteliği esas alan ve ulusun bağımsızlığını esas alan bir ideoloji benimsemişti. Geçmiş zamandan bahsediyorum. Bugün bunun oldukça çarpıtıldığını görüyoruz. Dolayısıyla ulusalcılık kavramının içini doldurması gereken siyasi parti CHP’dir.

-CHP’nin altı ok zemininden kaydığını mı düşünüyorsunuz?

Altı okun teker teker kırıldığını ben birçok yerde söyledim. Ağzına laiklik ilkesini alamayan, ulusalcılık demeyi bir tür geri kalmışlık ve anti demokratik yaklaşım gibi algılayan bir anlayışın CHP yönetimine hakim olduğu bir süreç yaşadık biz. Bundan dolayı da partide çok ciddi bir çizgi kayması oldu. Çok ciddi rahatsızlıklar oldu. Biz 21. Yüzyılda yaşadığımızın farkındayız. Ulusalcılığın da Türk etnik kimliği diye yeni yeni adlandırılmaya başlanan kişileri kapsamadığının da bilincindeyiz. Çünkü bizim anladığımız ulus kavramı etnik kimliği ne olursa olsun, Türkiye toprakları üzerinde yaşayan, Türk tarihini kültürünü özümsemiş ortak bir kaderde buluşmuş, geçmişte belli değerler için savaş vermiş, şehit düşmüş insanların bir birlik bütünlük içinde yaşamasını mümkün kılan anlayıştır. Türk milleti kavramı budur. Eğer siz bu kavramı bir etnik kimlik olarak indirgerseniz o zaman bütün etnik kimlikler arasında çıkacak olan çatışmadan birlik ve bütünlük sağlanamayacağı gibi, ulus devletin bölünmesi de kaçınılmaz olur. Bizim kaygılarımız öteden beri bunlardı. Elbette insanların kültürlerine sahip çıkmaları olağandır, doğaldır. Onlara her türlü imkanın ayrım yapılmaksızın götürülmesi devlete düşen temel görevdir. Ama ayrı bir millet yaratmaya çalışırsanız Türkiye toprakları üzerinde, o zaman çatışmayı ve kargaşayı da beraberinde getirirsiniz. Ben bir Atatürkçüyüm, her şeyden önce. Bunu söylemekten de onur duyuyorum. Atatürk’ü sadece geçmişin değil, geleceğin de düşüncesini yapılandıran insan olarak düşünüyorum. Bu nedenle bu çizgiler içerisinde biz algılıyoruz bunu. Ülkemizi daha ileri noktalara taşımayı, çağdaş değerleri benimsemeyi, dogmalar ve dar kalıplar içine sokmaya çalışanlarla mücadele etmeyi, 21. Yüzyılın ihtiyaçları ile Atatürkçülüğü bütünleştirerek bir politika geliştirmeyi ön görüyorum. Benim şahsi düşüncem budur.

-Son dönemlerde AKP tarafından sürekli olarak kadın üzerinden, kadın bedeni üzerinden yapılan bir siyaset söz konusu. CHP’deki kadın meselesi hakkında ne düşünürsünüz? Özellikle Anadolu’daki kadın siyasi figürlere baktığımızda hep AKP’nin “bacılarım, hanım kardeşlerim” dedikleri ön plana çıkıyor. Her söyleminde kadın erkek eşitliğini savunan bir partinin neden bu kadar az kadın milletvekili, kadın yöneticisi var?

CHP örgütlerine baktığınız zaman, özellikle seçim çalışmalarında en aktif çalışanlar CHP’li kadınlardır. En büyük fedakârlığı gösteren, gece gündüz çalışan, aile bütçelerinden pay ayırarak partiye katkı vermeye çalışanlar hep onlar. Ama iş belirli rütbeleri elde etmeye geldiğinde, kadının azınlıkta kaldığını görüyoruz. Zaman içinde sayıları artmış olsa da, bunlar CHP’ye yakışacak oranlara ulaşmış değil. Bu bir yönetme anlayışıdır. Erkek egemen bir siyasi yapılanma var Türkiye’de ve öylesine amansız ve mücadeleli kampanyalar oluyor ki, erkeklerin kadınların haklarını yediği bir süreçle karşı karşıya kalıyoruz. Bu kadını da geri çekilmeye itiyor. Çok çalıştığı ve katkı yaptığı halde bir yerlere gelemediğini görünce zaman içinde geri çekiliyor kadın. Siyasi yaşamımıza baktığımız zaman, erkeğin siyasette önemli bir konuma gelmesi için erkekten beklenen şartların, kadından beklenenden çok daha aşağıda olduğunu görüyoruz. Kadının bir yerlere gelmesi için o kadar çok kriter öne sürülüyor ki; toplumda öne çıkmış olacak, tanınmış olacak, çok iyi bir eğitim almış olacak, çok başarılı bir iş yaşamı olacak, belli bir gelir düzeyi olacak kimi hallerde. Ama erkekler için bu kriterler göz ardı ediliyor. Kadınla erkek Türk toplumu içerisinde birbirine eşdeğer kabul edilmediği için doğal olarak bunun yansımasını bütün siyasi partilerde görüyoruz. Ama siyasete girdikten sonra bu kadının ikinci plana itilmişliğinin önemli ölçüde telafi edildiğini görüyoruz. Ortaya konulan başarıların da kadının önünü açtığını görüyoruz. Kadını AKP’nin siyasi bir meta olarak kullandığını söylediniz. Aslında kadını bu şekilde kullanan zihniyet eskilere dayanır, Osmanlı döneminde vardır. Bir savaş yenilgisi olduğunda, ya da hazine boşaldığında sürekli olarak kadının kıyafeti gündeme getirilmiştir. Peçesi, etek boyu gündeme getirilmiştir. Bu çok eski bir alışkanlıktır. Kadın üzerinden bir siyasi istismar alanı açmak, kadını korunmaya muhtaç zavallı bir insan olarak görüp sözde korumacı ancak gerçek anlamda geride bırakıcı anlayış Türk siyasetine de egemen kılınıyor. Bence üzücü olan tarafı kadın üzerinden bazı simge ve sembollerin -türban gibi- CHP tarafından da kullanılır hale getirilmiş olmasıdır. Kadının değerlerinden dolayı, eşit bir vatandaş olduğundan dolayı değil de, belli kitlelere hitap etmesi açısından bu sembollerin CHP tarafından da yavaş yavaş kullanılmaya başlanması benim açımdan üzüntü vericidir. Gerek yoktur bu sembolleri kullanmaya. Bunları insanların gözüne sokarak oy almak yerine sağlam politikalarla -belki daha zor bir yol ama- halka ulaşmanın CHP’ye daha yakışır olduğunu düşünüyorum.

– CHP Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde de çatı aday formülü ile muhafazakar tabanı hedefledi. CHP muhafazakarlaşıyor mu sizce?

Aslında AKP ile aynı tabana oynamaya başladı CHP. Kimsenin başını örten insanlara karşı bir geri duruşu, bir hoşnutsuzluğu filan yok. Halkın bu konudaki tercihlerine, dün de bugün de, en çok eleştirildiğim dönemde de ben saygılıydım. Ama iş hukuki boyutuyla farklı bir platformda gelişiyordu. Biz de yöneticiydik, bu doğrultuda uygulamalar yapmak zorundaydık. Ancak başörtüsü sembolünü kullanarak gitmenin veya çatı adayı gibi bir geçmişi olan kişiyle yol almanın CHP tabanına değil, AKP tabanına oynamak olduğu çok açık. Bu da CHP seçmeni için çok incitici olmuştur. Eğer biz de AKP veya HDP benzeri bir partiye dönüşürsek, o zaman CHP’ye inanmış ve gönül vermiş seçmenleri kucaklayacak bir siyasi parti kalmamaktadır. Siyasi yelpazede her görüşe inanmış insanları kucaklayacak siyasi kurumlara ihtiyaç vardır. Dolayısıyla CHP’nin değişik partilerin tabanlarına popülist bir biçimde mesaj göndermek yerine birleştirici, bütünleştirici, nitelikli ama kendi tabanını da kapsayacak adaylarla yola çıkması gerekiyordu. Zaten eleştirilerimiz de bu yönde oldu.

-CHP tabanında ve yönetiminde birçok eğilimden siyasetçi bulunuyor. CHP’nin üzerine sol kimliğin yapıştırıldığını mı düşünüyorsunuz, yoksa hakikaten sol bir kökü olduğunu ve buna sahip çıkılmadığını mı düşünüyorsunuz?

Birçok eğilimden insanın partide bulunması Kılıçdaroğlu ile başlamadı her şeyden önce. Deniz Baykal döneminde de bir çok eğilimden arkadaşımız vardı. Ama biz bunları fark etmezdik. Bir bütünlük içerisinde ortak bir politikanın belirlenmesinde etkili olurlardı. Ama ayrışma yoktu. Şu andaki tablo bir ayrışma tablosudur. Biz artık partide kimlerin Alevi, Kürt, kimlerin Türk, Arap olduklarını biliyorsak eğer, bilmeye başladıysak bir bütünlüğün sağlanamamasındandır. Unu, şekeri, kabartma tozunu, yumurtayı koyarsınız, bir kek çıkar ortaya. O keki yerken bunları ayrı ayrı görmezsiniz. Onlar homojen bir yapıyı oluştururlar. Ayrıştırmaya başlayan son derece yanlış bir yönetim anlayışı hüküm sürmektedir. Ben o arkadaşları kendilerini ifade ettikleri için bugüne kadar hiç suçlamadım. Seçilmişlerdir, tercih edilmişlerdir. Ayrışmaya dönük siyasetler ortaya konuluyorsa, CHP’nin ilke ve ideolojisi yok sayılıyorsa bu sorunu çözmek gerekir. Bunun için kurultaya gitmek gerekir. CHP, sosyal demokrat bir partidir elbette, altı okun sosyal demokrasiyle çatışan bir tarafı da yoktur. CHP bu konuda yeterince üretim yapmak yerine başka partilerin tabanlarına kolaycı bir yolla oynayarak onlardan oy devşirmeye çalıştığı için bugün başarısız olmuştur.

-Kurultay sürecinde de çatı aday gündeme gelir mi?

Şu ana kadar tek aday var. Benim de çok sevdiğim, değer verdiğim Muharrem İnce. Başka aday çıkar mı çıkmaz mı, bir iki gün içinde ortaya çıkar. Ama ben Muharrem İnce’nin temsil ettiği görüşlerin CHP görüşleri olduğunu biliyorum. Dolayısıyla onun aday olmasından da memnuniyet duyuyorum. Çok zamanımız olmadığının da herkes farkında. Çok aceleye getirilmiş bir kurultay, baskın kurultay diye adlandırabiliriz. Bu baskın kurultayın aslında şu andaki yönetim kadrosunun duyduğu rahatsızlığın da çok açık kanıtı olduğunu görüyoruz. Çok rahat değiller demek ki. Kendilerine olan güvenleri ciddi anlamda eksilmiş ki, baskın kurultay yapma ihtiyacı hissediyorlar.

-CHP’nin her seçim sonrası hezimete uğraması söz konusu. Parti yönetimi her seferinde buna nasıl bir art alan yaratıyor? Bu bahaneler önceden mi hazırlanıyor?

Önceden hazırlanıp hazırlanmadığını bilmiyorum. Ama sonradan yapılanlar ortada. Şu son seçimden sonra sonucu bir başarı gibi sunmak çok ciddi bir hata olmuştur. CHP’ye oy veren seçmenle alay etmek olmuştur. Bunun neden olduğunu araştırmak daha ileriye adım atmak için gereklidir. Böyle olacağı önceden belli olan bir yarışa girmek de yanlış olmuştur. Bunları değerlendirmek, özeleştiri yapmak gerekirken, başarı gibi sunmak, seçmeni suçlamak, ya da önceden imza vermemiş olan 21 milletvekiline fatura kesmenin kolaycılık olduğunu görüyoruz. Özeleştiri sadece sözde kalıyor. Genel başkan özeleştiri yapacağız diyor, ama yapsın o zaman biz de duyalım. Bir hakkı da teslim etmek lazım. CHP’nin kapatıldıktan sonraki grafiğine de bakacak olursak eskiden CHP’ye oy verenlerin önemli bir kesimi şu anda HDP içinde yer alıyorlar. Kürt oyları artık CHP’ye gelmiyor, ayrı bir parti var. Bunları göz ardı etmemek lazım. Ama CHP’nin halka kendini anlatabilmesi için birinci en önemli şart güvenilir olmaktır. Durduğu yerin belli olmasıdır. CHP kimdir nedir, belli konulardaki görüşü nedir? Bunun belirlenmesi ve aynı söylemin sürdürülmesi gerekmektedir. Kürt politikası ile ilgili Batıda ve Doğuda farklı konuşuyorsanız seçmen size güvenmez. Laiklik konusunda Orta Anadolu ve Batıda farklı konuşuyorsanız seçmen size güvenmez. CHP’nin çok somut, çok güzel, çok net projelerinin itibar görmemesinin sebebi bu güvenin kaybedilmiş olmasındandır. Önce CHP’nin düzgün bir yönetime kavuşmasına ve kendini güvenilir kılmasına ihtiyaç vardır. Tabanıyla barışmasına, CHP’nin kazanımlarını, tarihini değerlendirip bu değerin farkına varmasına ihtiyaç vardır. CHP’nin geçmişini karalayan bir anlayışla yola çıkarsa, kimse bu partinin geleceğine güven duymaz. Yapılan budur. CHP’nin geçmişini karalayanlar, CHP’nin geleceğine sahip çıkamazlar.

-CHP ana muhalefet olarak kalmaktan mutlu mu?

Hiçbir parti muhalefet olarak kalmaktan mutlu olmaz. Kamuoyunda bu yöndeki algı çok haklı değil. CHP yıllardır iki konu üzerinden siyaset yapmadı: bunlardan biri etnik kimliklerdir, diğeri de inançlardır. Bunların üzerinden siyaset yapmamak bu partinin erdemidir. Bölücü değil, birleştirici olmuştur. Bunu yapanlar bir de iktidarın gücünü eline geçirdikten sonra bu gücü kendi kişisel lütfu gibi halka sunanların iktidar gücünü kullanarak iktidarlarını kalıcı kıldıkları bir süreç yaşadık. Etnik kimlik üzerinden siyaset yapmadık, etnik kimlik siyaseti yapan bir parti çıktı ortaya oyların bir kısmını aldı, inançlar üzerinden siyaset yapmadık, doğrudan inanç sömürüsü yapan bir siyasi parti çıktı, sadece din üzerinden siyaset üretti. İktidar olduktan sonra da iktidarın vermiş olduğu gücü kendine ait bir ekonomik gücü kullanırmışçasına ulufe dağıtır gibi kullanarak seçmen avına çıktı. Bütün bunlar olurken CHP de istikrarsız, güvenilmez bir yönetim anlayışı sergiledi. Hepsini birlikte değerlendirmek lazım. Hiç kuşkusuz CHP iktidar olmak için yola çıkan bir partidir. Kimsenin parti içinde farklı düşündüğünü görmedim bugüne kadar. Ama iktidar olamamak halkın takdiridir. Buradaki hataların, eksiklerin gerçekçi bir biçimde kolaycılığa kaçmadan gözden geçirilmesine ihtiyaç var.

-Peki halk neden iktidar olarak takdir etmiyor CHP’yi? Adında halk olan bir partiyle halk arasında bu kadar derin bir yarılma nasıl oluştu sizce?

Pek çok neden sayılabilir, doğrudan halka ulaşacak onlara dokunacak politikaları üretmeliyiz. Üretiyoruz anlatamıyoruz.

-Neden dinlemiyor halk CHP’lileri?

Dinlemiyor, çünkü kafasına yerleştirilmiş değerlerle bakıyor. Recep Tayyip Erdoğan’ı bir tür peygamber gibi kabul eden bir kitleden söz ediyoruz. Peygamberin sözünü de bir tür hadis gibi kabul eden bir halkla karşı karşıyayız. Sürekli olarak CHP’yi gerçek dışı bir şekilde itham eden, yalanlarına halkı inandıran bir başbakana karşı biz o yalanların ne olduğu konusunda halka ulaşmakta eksik kaldık. Burada hatayı kendimizde aramalıyız.

-Milletvekili ve yönetici profilinde de halka dokunacak nitelikte insanlar olduğunu düşünüyor musunuz? CHP’liler elitist mi?

O yanlış bir şey. Şu anki siyasi yapıya baktığınızda en az elitist olan parti CHP. Çünkü sosyal demokrat bir parti. CHP milletvekilleri lüks mekanlarda tatil yapıp, ayak ayak üstüne atıp denize karşı puro tüttürüp, viski içen bir profile sahip değil. O milletvekili profili 50’li yıllarda hem Demokrat Parti’de hem CHP’de belki bir miktar olmuş olabilir. Şimdi yok böyle bir şey. Çok halk içinden gelen insanlar var CHP’de. AKP’nin milletvekillerine bakarsanız, gerçekten en yüksek gelir grubuna sahip olan, iş adamı statüsünde, çok lüks koşullarda yaşayan insanların orada olduğunu görürsünüz. Ama bu imaj yerleştirildi. Şimdi sokakta beni gören insanlar “aa siz sokakta halkın içinde misiniz?” diyorlar. Biz sürekli halkın içindeyiz halbuki. Ama ben geçenlerde bir AKP’li kadın milletvekilini koruması eşliğinde cipine binerken gördüm. Belki eğitim düzeyi olarak bizi elitist görüyor olabilirler ama AKP’de de eğitim düzeyi çok yüksek. Bu algıları kırmakta zorlanıyoruz.

-Son zamanlarda başında şapkası, boynunda fuları, pembe ruju ile artık iyice karikatürize edilen cumhuriyet kadını prototipi hakkında ne düşünüyorsunuz? Özellikle Çankaya bölgesinde bu profilden kadınları görmek çok olası.

Çarşafa girmek, burka giymek, başını örtmek demokrasinin gereği de, bir kadının başında şapkası, sırtında tayyörüyle sokağa çıkmasını mı insanlar yadırgıyor? Tabii ki bu da olacaktır. Atatürk bir cumhuriyet kadını profili çizmiştir bu ülkede. Yüzünü bile göstermekten kaçınan, gözlerini bile örten bir kadın profiline karşı bir cumhuriyet kadını profiliyle kadının özgürleşmesini ifade eden bir profildir bu. Bunu kimsenin yadırgamaması lazım. Cumhuriyet kadını kılığında kıyafetinde özellikle o izlenimi yaratmak için sokağa çıkan insanlar olduğunu da ben biliyorum. Ama yani başımızı mı örtmemiz lazım, çarşaf mı giymemiz lazım? Şalvarla mı dolaşmamız lazım halkı inandırmamız için? Bunu yapmayacağız. Halka doğruları göstermek zorundayız. Normal bir hayat içinde çağdaş, özgür bir kadın olarak nasıl dolaşmamız, nasıl aktivite üretmemiz gerekiyorsa o şekilde dolaşacağız. Bizim aklımızdaki kadın profili AKP’nin türbana girmiş, çarşafa girmiş kadın profili değil.

-Cumhuriyetin bir kadın özgürleşme hareketi olduğundan bahsettiniz. Ancak güncel kadın meselesi ile ilgili olarak CHP’nin ürettiği politikalar var mı?

Kadın meselesine CHP her zaman çok duyarlı. Uluslararası düzeyde etkili olmuşlardır CHP’li kadınlar. Bugün Avrupa’da hangi toplantıya gitseniz, CHP’li kadın milletvekillerini adlarıyla bilirler ve bu konuda sundukları katkılardan bahsederler. AKP’nin yaratmaya çalıştığı algının reel anlamda bir değer taşımamasına rağmen, CHP’nin ürettiği politikaların içselleştirilmiş projeler, içselleştirilmiş fikirler olduğunu da söylememiz lazım.

-Sizce CHP’nin biraz dişileşmeye ihtiyacı var mı? Neden AKP mitinglerinde gördüğümüz genç kadın kitlesini CHP mitinglerinde göremiyoruz?

CHP mitinglerinde kadınlar hep öndedir. Cumhuriyet mitinglerindeki kadın ağırlığı Avrupa basınında manşet olmuştur. Türk kadınları cumhuriyete sahip çıkıyor diye. Siyasi yaşamın diğer alanlarında daha çok kadının temsiline ihtiyaç var. Kadın siyasette daha cesur, daha kararlı, daha dürüst olduğunu ortaya koydu. Kadın siyasette daha ağırlıklı bir şekilde temsil edilirse, bu koltuğuna yapışmak, siyasi manevralar, arkadan iş çevirmeler ortadan kalkar. Kadın daha net ve dürüst siyaset yapıyor çünkü. Kadınlar birbirleriyle farklı partilerden de olsalar daha iyi diyalog kuruyor. Ortak acılarınız, ortak ezilmişlikleriniz var. Genç kadınların siyasete ağırlık koyması gününün çoktan geldiğini düşünüyorum. İskandinav ülkeleri gibi erkeklerin parmakla sayıldığı bir meclis hayal ediyorum. Umarım biz de bir gün ulaşırız bu konuma, ama vitrin süsü olarak değil, aktif siyasetçi olarak, bakan olarak. Bir tane kadın bakan var, o da mutlaka kadından, aileden, çoluktan çocuktan sorumlu olur. Niye dışişlerine koymuyorsun, kadının aklı mı yetmiyor?

-İleride kadın bir genel başkanı olur mu CHP’nin?

Çok uzak bir umut olduğunu düşünmüyorum. Gelecekte mutlaka olacaktır.

-Kadın kolları kadını siyasetten uzaklaştırmanın bir yolu mudur sizce?

Kadın kolları tanımlamasına ben de karşı çıkıyorum. Ne demek erkek kafa, kadın kol mu?

-Kılıçdaroğlu’nun genel başkan seçildiği kurultaydaki konuşmasında Avrupa Birliği standartlarına uyumdan bahsederken kurultay salonundan ne ABD, ne AB tam bağımsız Türkiye sloganları yükseliyordu. Sizce CHP tabanı, yönetimin her zaman bir adım ilerisinde mi?

CHP tek bir tabandan oluşmuyor. Bunların içinde sol diye nitelediğimiz, sürekli bağımsızlık vurgusu yapan CHP’yi sol bir parti olarak görmek isteyen, özelleştirmelere karşı çıkan, AB ve ABD ile ilişkilere karşı çıkan bir grup var. Bir de daha ılımlı bir grup var. Yani biliyorsunuz sosyal demokrasi kapitalizmin dönüşmüş halidir. Komünizmin engellemesi için ortaya çıkmış politikalardır sosyal demokrat politikalar. Liberal ekonomiden yana, sosyal piyasa ekonomisinden yana, daha ılımlı bakan bir kitle var. ABD ve AB ile ilişkilerin çizgi korunarak devam etmesi gerektiğini düşünüyorlar. Merkez sağa yakın, merkez sağ partiler ortadan kalktığı için CHP’ye yakın olan isimler var. Bunlar da, biraz daha muhafazakar değerlerin ortaya çıkarıldığı ama daha liberal görüşü benimsiyorlar. Bütün bunların bir çatı altında birleşmesi önemli olan budur, başarı budur. Siyaset yaptığınız zaman bir konsensüse varacaksınız. Bu kesimlerin temsilcileri parti yönetiminde temsil edilecek. Artık çok sınırlı ve dar ideolojilerle bir siyasi partinin iktidara yürümesi mümkün değil. Tabii ki bir birliktelik olacak. Ama buradaki tercihleriniz seçmeni incitici tercihler olmayacak. Burada hassas olmak gerekir. CHP’nin çizgisini yok sayıp da tamamen oy kaygısıyla ittifaklar içine girerseniz, bu bütün kesimleri incitici sonuçlar doğuruyor.

-İleride merkez sağa oturur mu CHP?

O zaman yok olur. Çok istiyorlarsa bir siyasi parti kurarlar, yollarına devam ederler. CHP’nin yakasını da bırakırlar.

-Kurultay süreci sizce nasıl sonuçlanır? Ulusalcıların tasfiyesi söz konusu olur mu?

Bunun olabileceğini ben düşünmüyorum. Ulusalcı değilim diyorlarsa kendilerine, o zaman o makamdan derhal istifa edip gitsinler. Çünkü bizim oklarımızdan bir tanesi ulusalcılık. Derhal oku 5’e indirsinler, ulusalcılık okunu kırıp atsınlar. Bu CHP ideolojisine ihanet anlamına gelir. Ben tam tersine bu refleksin çok net ortaya konulacağına inanıyorum. Gerçek CHP’lilerin CHP ideolojisine sahip çıkacağına inanıyorum. Yani bu YCHP denilen şeye değil de, kenardan uzanan filize çınara değil de, altı oka, sosyal demokrasiye sahip çıkacağını düşünüyorum. Şu anda bir tek adayımız var, o adayın da bu görüşü temsil etmesinden ben şahsen mutluluk duyuyorum.

-CHP’ye sizi Kılıçdaroğlu mu getirdi?

Hayır, ben öğretim üyesiydim. 2007 seçimleri öncesinde Sayın Deniz Baykal aradı ve davet etti. Beni Kılıçdaroğlu getirmedi. 2011 seçimlerinde milletvekili adayları arasında yer alma kararım elbette sayın Kılıçdaroğlu tarafından verilmiş bir karardır. Bu çok tehlikeli bir söylem. Ben onu getirdim bana biat etmelidir anlayışı hakim olursa CHP demokrasiyi savunan bir parti olmaz. O zaman Kılıçdaroğlu’na da sorarlar: Sizi kim getirdi diye. Milletvekili olarak sayın Deniz Baykal getirdi. Kılıçdaroğlu sonra Baykal’a karşı kurultay çağrısı yapmıştır. Buna karşılık Deniz Baykal bir sonraki seçimde kendisini yeniden milletvekili yapmıştır, MYK Üyesi, Grup başkanvekili, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı yapmıştır. Kendisi hakkında istifa çağrısı yapan Kılıçdaroğlu’nu Deniz Baykal o kademelerde yükseltmiştir. Demek ki, alınması gereken örnek Deniz Baykal’mış. Genel başkanlığa kim getirdi diye soruyorsa, iki seçimde de oy vermiş biriyim. Getirenlerden biri benim evet. Bizim dışımızda birileri getirdiyse eğer onu, o zaman biz de sorarız kim getirdi diye. Açıklasın.

-Çatı adayla ilgili eleştirileriniz sonucunda milletvekili arkadaşlarınızın size hakarete varan sözleri oldu. Bir vatandaş olarak merak ediyorum. Milletvekillerinin birbirleriyle ilişkileri nasıl? Ailecek görüşür müsünüz?

Ailecek görüşmeyiz. Ama benim genel kurulda konuşmadığım hiçbir milletvekili arkadaşım yoktur. Hepsiyle ayrı konularda ortak noktalarda buluştuğum değerlerim vardır. Herkesle arkadaşlığım vardır. Hele de bu sözü söyleyen arkadaşım, çok da beraberliğim olan, paylaşımım olan bir arkadaşımdır. Bir gün gelir, yaptıklarından utanırlar.

 

Bu röportaj ilk olarak Yeni Harman‘da yayınlandı.

 

Leave a Reply

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.